14 Ekim 2008 Salı

Faruk Yener

1923 yılında dünyaya gelen ve kitapları, eleştirileri, gazete/dergi yazıları, hazırladığı programlar nedeniyle daha çok müzik insanı olarak tanınan Faruk Yener, aynı zamanda Türkiye’nin profesyonel anlamda ilk radyocularından ve radyo reklamcılarındandı.

1949’da kapılarını açan ve oldukça geniş bir yayın alanına sahip olan İstanbul Radyosu, 1950’den sonra süratle gelişen ekonomik düzen içinde, devamlı olarak ilan ve reklam taleplerine hedef oluyordu. Sonunda, çeşitli zorlamalar karşısında 3/12/402 sayı ve 27.1.1951 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile radyolar reklama açıldı. Artık radyo reklamcılığı ülkemizde de yepyeni bir iş koluydu.

Bu konuda harekete geçenlerden biri de radyoculuğu çok iyi bilen Faruk Yener'di. Yanına spiker Tarık Gürcan'ı alarak, radyo reklam ajansı “Anten Reklam”ı kurdu.

Yener, 1958’de daha radyoda görevliyken başladığı “quiz-bilmece” programlarını ajansına da taşıdı. Tamek, Eczacıbaşı, İş Bankas ve Yapı Kredi Bankası için değişik biçimler denediği programlar hazırladı. Yine bazı büyük kurumlar için on-on beş dakikalık küçük stüdyo programları yaptı.

Orhan Boran, radyo reklamcılığımızın o günlerini, Anten Reklam ile olan ilişkisini ve İpana Diş Macunu için hazırlanan ”11 Soru Bilgi Yarışması” nı şöyle anlatır:

“Eski A Stüdyosu’nda başladık yarışmaya. Büyük ses getirdi. Sonra BBC’nin açtığı sınavı kazanıp Londra’ya gittim. Üç senenin sonunda mukaveleyi süresiz uzatmayı teklif ettiler. O sırada İpana 11’in prodüktörü Faruk Yener, Tarık Gürcan ile beraber çalışıyor. Şakir Eczacıbaşı da işin başında. Benden sonra Mücap Ofluoğlu’nu, Erdem Buri’yi, Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan kardeşlerimi denemişler... Yok aynı şekilde gitmiyor program.

Bana Faruk’tan mektup geldi: "Şakir, bir işveren gibi profesyonelce soruyor, BBC’yi bırakıp buraya gelmek için transfer olarak ne istersin?" O zaman da yaşım 30-31... Ben şimdi ne isteyeyim? Mektup devam ediyor: "Sana istediğin yerden ev tutacağız. Bir senelik kirasını biz vereceğiz..." BBC de insana çuvalla para veren bir müessese değil, TRT’den daha cimri. E, Türkiye de burnumda tütüyor. İstifamı verip döndüm.

Evet. Dönüşte İstanbul Radyosu’na girdim, Yuki’yi yapmaya başladım. Yarışmaya devam ettim. Bu arada evvela Yapı Kredi Bankası’ndan geldiler. Banka apartman daireleri dağıtıyor ve bunu bir şovla yapıyor. Derken Türk Ticaret Bankası.... Yapımcılar hep aynı: Anten Reklam, Faruk ile Tarık. Derken Akbank: “Beyefendi, bize bir yarışma!” “Üç bankanın yarışma programını yapmaktayım, dördüncü banka sizsiniz.” “Olsun siz yapın.”

Faruk boyuna program yaratıyor: "Çek Soruyu Bil Doğruyu", "Üç Kelime Bir Cümle"... Ve İş Bankası aynı taleple geldi. Faruk bu kez "Doğru mu, Yanlış mı?" isimli bir program yarattı. Bu yarışma 14 yıl devam etti.”

Radyo reklamcılığımızın duayenlerinden Faruk Yener, Türkiye'deki radyo ve televizyon yayıncılığına ilk günlerinden başlayarak elli yılını vermiş bir iletişimci sıfatıyla anılarını yazmayı da ihmal etmedi. “Radyo ve Televizyon Günleri-Olaylar, Insanlar, Anılar” adlı kitabında, Ankara Radyosu'na ilk adımını attığı 1940'lı yıllardan itibaren yaşadıklarını, radyo ve daha sonra televizyon yayıncılığının ilk günlerini, tanıdığı insanları, yaşadığı olayları, basarıları ve başarısızlıkları mizahi bir üslupla okurlarına aktardı.

Faruk Yener 2001 yılının Mart ayında veda etti yaşama...

Nedret Selçuker


Türkiye’de radyolar reklama 1951 yılında açıldı. İlk reklam saatlerini, özel program yapmak amacıyla bankalar, resmi/yarı resmi kuruluşlar ve büyük firmalar kiraladılar.

İzleyen yıllarda ileri görüşlü bazı kişiler, kollektif reklam programları hazırlayarak radyo reklamcılığını başlattılar. Televizyon Reklam, Sedef Reklam, Radar Reklam, Ses Reklam, Anten Reklam, Orhon Reklam, Poyraz Reklam... bu alanın ilk yapımcıları oldular. Bunlar kiraladıkları sürenin bir bölümünde, zorunlu olarak müzik, sohbet, skeç, şiir... yayınladıkları için “göbekli reklamlar” adıyla da anılıyorlardı.

Bu dönemde radyo reklamcılığının başarılı kişileri, daha çok Türkiye radyolarında spiker ve teknisyen olarak görev yapmış olanlar arasından çıktı. Çünkü konuyu en iyi bilenler onlardı.

Bu isimlerden biri de, aynı zamanda bir gazeteci olan ve 10 Ekim 2008’de, Kartal Yakacık'taki evinde, solunum yetmezliği nedeniyle yaşamını yitiren Nedret Selçuker’di.

1938 yılında Bursa'da doğan Selçuker, sırasıyla Üsküdar Paşakapısı Ortaokulu’nu, Cağaloğlu İstanbul Erkek Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiş; bir süre gazetecilik yaptıktan sonra spiker olarak İstanbul Radyo’suna girmişti.

Selçuker, yumuşak ama etkileyici sesi, duru Türkçesi ve okuduğu şiirlerle radyo reklam programlarının “göbeklerinde” uzun yıllar dinleyicileriyle birlikte oldu. “Dünyanın Sesi Ajansı”, “Sesli Gazete”, “Kalpten Kalbe” v.b. isimlerle hazırladığı şiir ve kültür programlarını dinleyenler onu “Altın Sesli Adam” olarak adlandırdılar.

Son yıllarında Türkçe’nin doğru kullanımı yolunda ciddi bir uğraş veren Selçuker, spikerlik yaşamı boyunca öylesine çok mektup almıştı ki, "Bana Gelen Mektuplar" adlı bir sergi açmış ve bunları meraklılarıyla paylaşmıştı.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Mete Sezer

Tiyatro ve sinema oyuncusu Mete Sezer Türk reklamcılık tarihinde, özellikle markaya sağladığı getiriyle farklı bir yere sahip olan ve 1976 yılında Ajans Ada çatısı altında doğan, “Bira bu kapağın altındadır” sloganlı Efes Pilsen kampanyasının dört kafadar biracısından biriydi.

Mete Sezer 1935 yılında Ünye’de dünyaya gelmiş, henüz yirmi yaşındayken Şehir Tiyatrosu’na girmiş ve 1984’de emekli olmuştu. Tiyatro sanatçısı Defne Yalnız ile evli olan Sezer, “Hanende Melek”, “Sarı Naciye”, “077 Hızır Acil” isimli televizyon dizilerinde de rol almıştı.

Sezer, 3 Ağustos 2005 günü, karaciğer yetmezliği tedavisi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi’nde vefat etti. Merkez Camisi’nde, öğleyin kılınan namazın ardından son yıllarını geçirdiği Anamur’da toprağa verildi.

5 Ekim 2008 Pazar

Cihan Somer

Çok sayıda reklam filmi yöneten Cihan Somer 1956-2002 yılları arasında yaşadı.

Yakın dostlarının "Cicoz " diye çağırdığı Somer, ODTÜ İşletme bölümünü bitirmiş, "Kardeşim Benim" de yönetmen yardımcılığını üstlenmiş, 1983-1984 yıllarında Ece Aksoy, Hümeyra ve Gani Turanlı ile fotoromanlar çekmişti.

1984'de Cenajans'a giren Somer, bir süre müşteri temsilciliği yaptıktan sonra "Film Bölümü"nün başına geçmişti. 1986'da Tunca Yönder ile çalışmaya başlamış, ardından Ali Erdemci, Timur Anıt, Ahmet Delemen, Ömer Pere ve Doğan Somer ile Pera adlı şirketi kurmuştu.

Star Televizyonu'nda Program Müdürlüğü de yapan Somer, hem liseden hem de ODTÜ'den sınıf arkadaşı olan, Radikal yazarı Murat Çelikkan'ın deyişiyle "tutunamayanlardandı." Çelikkan 21 Aralık 2002'de, köşesinden şu sözlerle uğurlamıştı onu:

"...Birbirimize meyhanelerde, barlarda, en çok da Ece Bar'da rastlar olduk. Onu neredeyse her akşam Ece Bar'da bulmak mümkündü. Ahbap olmasına hemen herkes ile ahpabtı ama benim için hep o yalnız insanlardan biri olarak kaldı. Hayatta, çamuru paçalarından yukarı çıkartmamayı bilen çok az insandan biriydi. Güle güle Cihan Somer."

Attila Öğüd


Önce, 1980'lerin başlarında Türk reklamcılığının ilk sektörel dergisi Mesaj'ı, ardından da 1991 yılında Marketing Türkiye'yi kurup yayınlayan ve bir yandan da Star TV'de "Onbeşgün" adıyla bir program sunan Attila Öğüd 2000 yılında bir kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Öğüd'ün cenazesi, 9 Aralık'ta Levent Camisi'nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.

1975'de Artaş Reklam Ajansı'nı kuran Attila Öğüd, 1978'te Cenajans ile birleşmişti. 1982'de Aya Reklam Ajansı'nı açmış, 1987 yılında geçirdiği bypass ameliyatının ardından yarı emekli bir döneme girmişti. 1989 yılından itibaren AVC Pazarlama ve İletişim Hizmetleri Grubu'nu yönetmişti. Öğüd, Uluslararası Periyodik Yayınlar Federasyonu (FIPP) Yönetim Kurulu'nun Türkiye Temsilcisi, Avrupa'nın önemli reklam yarışmalarından EPICA'nın uluslararası büyük jürisinin üyesiydi.


Reklamcılar Derneği'nin temellerinin atılmasında önemli görevler üstlendikten sonra derneğin kurucu üyeleri arasında yer alan ve "Reklamcı Attila Beyin Kırk Yıllık Plakları" adlı bir de kitabı bulunan Öğüd için ölümünün hemen ardından marka danışmanı Güven Borça şöyle yazmıştı:

"Attila Öğüd'e Veda

1991 yılında Marketing Türkiye'de çıkan ilk yazımdan dolayı beni tebrik etmek ve bir kahve içmek için dergiye çağırmıştı. Gidiş o gidiş. Eski binada başlayan, yenisinde devam eden ve bir o kadar daha devam etmesi için çok şeylerin feda edilebileceği bir dokuz yıl geçmiş aradan.

Bir kariyeri birlikte şekillendirdiğimiz, bir sürü proje ürettiğimiz, endüstrimizin (ki o hep endüstri olamadığımızı söylerdi) geçmiş otuz yılına ait deneyimlerin titiz bir elemeden geçirilerek nakledildiği keyif ve heyecan dolu bir dönem…

Adamı çeken, çıkmak istemeyeceğiniz bir odası vardı. Dopdolu duvarlar, dopdolu muhabbetler, her zaman iyi kahve ve ben tütüne tamamen veda etmeden önceki dönemde puro… Son yıllarda ekibe biri daha katılmıştı; internet. Internet dünyasına benim beş katım bir hızla dalmasını hayranlıkla hatırlayacağım. Belki de biraz kıskançlıkla. Çünkü o, odaya dahil olduktan sonra muhabbetimizi bozmaya başlamıştı. Bir yandan benimle konuşurken, bir yandan da dosya indiriyor, posta alıp gönderiyordu. Bir şeyleri kaçırmamak istercesine bir telaş içindeydi sanki.

Beni sevdiğinden emindim. Bunu çok belli ederdi. Son görüşmelerimizden birinde "oğlum" diye sarılışını hiç unutmayacağım. Son zamanlarda artık yolun sonuna yaklaştığını daha çok düşündüğünü hissetmiştim. Yanlış anlaşılmasın coşkusu ve ses tonu hiç düşmedi ama iki ipucu verdi: Birincisi uzun zamandır odasında ciddi bir yenilik yapmamıştı, ikincisi yeni projeler konusundaki takipçiliği azalmıştı. Birlikte yapmayı planladığımız birkaç proje vardı. Ben iş yoğunluğumdan el atamıyordum, o da fazla takip etmiyor, gördüğü zaman soruyordu. Eskiden olsa mümkün mü? Iş bitene kadar peşini bırakmazdı..."

4 Ekim 2008 Cumartesi

Uğur Özakıncı

Yazar ve reklamcı Uğur Özakıncı, uzunca bir hastalık dönemin ardından 2004 yılı Mayıs ayında kansere yenik düşerek aramızdan ayrıldı. 12 Eylül döneminde beş buçuk yıl tutuklu kalan Özakıncı 44 yaşındaydı.

Reklam dilini düzyazıyla birleştirdiği "Yarın Çok Geç Olabilir Sevgilim", "Ben Bir Kiralık Katilim", "Siyah" ve "Aşkın Z’si" adlı kitaplarıyla da tanınan Özakıncı'nın cenazesi 19 Mayıs 2004 Çarşamba günü ikindi namazından sonra Mecidiyeköy Merkez Camisi’nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

"Hayatımın beş buçuk yılını, tek bir canlının burnunu bile kanatmadığım halde, idam cezası istemiyle, cezaevi hücrelerinde, işkenceler altında geçirdiğimden midir nedir bilinmez; kuşların kafeslere, balıkların akvaryumlara, kedilerin evlere, köpeklerin kulübelere, çiçeklerin saksılara hapsedilmesine benim içim elvermez" demişti bir yazısında.

İhap Hulusi Görey

Modern Türk grafik sanatının öncüsü İhap Hulusi 1898 yılında dünyaya geldi, 27 Mart 1986'da İstanbul'da öldü.

Almanya'da üç yıl kaldıktan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin heyecan verici serüveninde üstleneceği rolü hissetmiş gibi, ülkesine döndü.

Zaman içinde afiş ve grafik alanında kendisini ve çalışmalarını tanıtma olanağı buldu. Özgün yapıtları beğenilince hem devlet hem özel sektör kuruluşlarından pek çok ilan ve afiş tasarım işi almaya başladı. Bununla birlikte, kendi atölyesini açmak için 1929 yılına kadar beklemesi gerekti.

Ve durmadan üretti... Afişler, ilanlar, etiketler, kitap kapakları... Teyyare Piyangosu (bugünkü adıyla Milli Piyango), Tekel İdaresi, Ziraat Bankası, Emlak Kredi, Türk Ticaret Bankası, Maliye Bakanlığı (tahviller), Türk Hava Kurumu, Kızılay, Yeşilay, Tariş, Zirai Donatım Kurumu, Devlet Demir Yolları, Şehir Hatları, İş Bankası, Yapı Kredi, Bayer, İngiliz viskisi John Haig, İtalyan Cinzano ve Fernet Brenca, Beykoz Kunduraları, Kurukahveci Mehmet Efendi, Garanti Bankası Kumbarası...

Bu arada, mizah tarihimizde önemli bir yere sahip olan Akbaba dergisinde Münif Fehim ve Ramiz'le birlikte çalıştı.

3 Ekim 2008 Cuma

Necati Abacı

1958 yılında Mersin'in Mut ilçesinde dünyaya gelen reklamcı ve karikatür sanatçısı Necati Abacı 22 Temmuz 2004'te yoğun bakımda olduğu Koşuyolu Kalp Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu.

Abacı çeşitli reklam ajanslarında grafik tasarımcı ve sanat yönetmeni olarak çalıştı. Tiyatro afişleri, albüm kapakları, amblemler, logolar, kitap kapakları, dergi tasarımlarının yanı sıra reklam kampanyalarına da imza attı.

Necati Abacı’nın anısına dostları ölümünden sonra bir kitap hazırladı: ''Ne Janti Abimizdin Sen''. Turhan Selçuk, Hilmi Yavuz, Yıldız Kenter, Ünsal Oskay, Mehmet Kısmet, Semih Gümüş, Tan Oral, Sunay Akın, Haydar Ergülen ve daha birçok sanatçının Abacı için kaleme aldığı yazılar ve Abacı’nın çizimlerinden oluşan kitap, sanatçının üretimlerine ve sanat yaşamına ayrıntılı bir bakış atmasıyla dikkat çekiyor.

Ali Tara

Ali Tara usta bir reklam filmleri yönetmeniydi. Akciğer kanserine yıllarca direndi, ancak 2004 yılının Haziran ayında mücadeleyi kaybederek aramızdan ayrıldı. 1 Ocak 1949 doğumlu olan Tara’nın cenazesi, 2 Temmuz 2004 Cuma günü Teşvikiye Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından toprağa verildi.

İstanbul Konservatuvarı'nı bitirdikten sonra New York Üniversitesi'nde master yapan ve bir süre yurtdışında yaşayan Tara, sanatçı Ayfer Feray ve gazeteci Samim Tara'nın oğluydu. Kurduğu Tara Productions ile çok sayıda reklam filmi yönetti.

Ali Tara, Lassa “Slalom” (1991), Tokai “Zenci” (1992), Yapı Kredi “Pardon” (1993), Yapı Kredi “Asker” (1994), Derby “Ali Desidero” (1994), Garanti “Sucu Çocuk” (1995), Garanti “Taksi” (1996) ve BP Super V “Kamyoncu” (1998) çalışmaları ile Kristal Elma büyük ödülünü almıştı.

Tara, otuz dokuz kez finalist olduğu The New York Festival’de Tokai “Zenci” (1992) ve Pamukbank “Alman/Arap/Rus/Japon” (1994) çalışmaları ile iki altın madalyaya değer görülürken, bir gümüş ve yedi de bronz madalya kazanmıştı.



Hulki Aktunç, Ali Tara, Bülent Erkmen

1 Ekim 2008 Çarşamba

Mehmet Günsür

Reklamcı, öykü yazarı, ressam Mehmet Günsür, Haziran 2004’te, doğduğu kent olan İstanbul’da kalp krizi sonucu öldü.

Ressam Nedim Günsür’ün oğlu olan Mehmet Günsür, 1955 yılında dünyaya gelmişti. Galatasaray Lisesi'nin ardından 1984 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nü bitirmiş ve aynı yıl Ajans Ada'da reklam yazarı olarak reklamcılığa başlamıştı.

1987'de o zamanki adıyla Reklamevi'ne yazar olarak geçen Günsür, aynı yıl eski şirketi Ada’ya yaratıcı bölüm sorumlusu olarak geri dönmüştü. 1995 ve 1996'yı Saatchi&Saatchi'de geçiren Günsür, son olarak Nesteren Davutoğlu'nun daveti üzerine Lowe'a katılmıştı.Haftalık ekonomi gazetesi Barometre'de köşe yazıları da yazan Günsür’ün cenazesi, 22 Haziran 2004 günü, Levent Afet Yolal Camisi’nde öğleyin kılınan namazın ardından Demirciköy Mezarlığı’nda defnedildi.
“İçeriye Bakan Kim?” adlı kitabıyla Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanan Günsür, bir söyleşisinde reklamcılığı şöyle anlatmıştı:

"Reklamda eğilimlerin, modaların doğuşlarını ve yok oluşlarını, ajansların yükselişlerini ve bitişlerini, insanların parlayıp yitişlerini, markaların yaradılışını, yok oluşunu, geceyi ve gündüzü yaşar gibi gördüm. Bence reklamda geçen zaman birçok mesleğe göre daha dolu yaşanıyor. Benzeri bir durumu yazılı basın ve elektronik basında da görebiliriz. O nedenle benim öykümü okuyanlar, her şeyi kafalarında ikiyle çarpabilir."

Pekcan Koşar

Tiyatro, sinema ve seslendirme sanatçısı Pekcan Koşar 2005 yılının Eylül ayında verdi son nefesini. Kalbinden rahatsız olan Koşar'ın cansız bedenini, eşi Selma Arıkan, Yalova-Çınarcık'taki yazlıklarında buldu.

1935 yılında İstanbul'da doğan ve ortaokulu Şişli Terakki Lisesi'nde bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nde iç mimarlık eğitimi alan Pekcan Koşar, özellikle 80'li yıllarda sayısız reklam filmini seslendirmişti. Gerçek bir seslendirme ustasıydı ve çıkaramayacağı ses yoktu.

Muammer Öztat

Muammer Öztat Türkiye reklam sektörüne önemli katkılarda bulunmuş bir isimdi. Aktif bir insandı. Reklamcılar Derneği'nde görevler üstlenmişti.
Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi ve İktisat Yüksek Okulu Pazarlama bölümü mezunu olan Öztat, 1965-1968 yılları arasında iki yıl Aygaz'da, bir yıl da Arçelik'te reklam müdürlüğü yapmış, 1969'da Admar'ı kurmuştu.

Muammer Öztat, Admar’ın ikinci yılında yaptığı Meysu reklamları ile yakaladığı başarıdan büyük bir heyecan duymuş ve o günlerle ilgili olarak daha sonra şunları söylemişti:

“1971’de Meysu’nun başında Cahit Aral vardı. Türkiye Tetra-Pak ambalajla o yıl tanıştı. O dönemde Coca Cola’da kullanılan Cyclament tatlandırıcısının kanserojen olduğu söyleniyordu. Biz o sırada Meysu’yu sağlıklı meyve suyu olarak lanse ettik ve çok başarılı oldu. Meysu, mal yetiştiremedi, bakkallar kasalarını Meysu’nun önüne attı. Meysu Türkiye’nin diğer meyve suyu markalarını satın almaya kalktı. Yurtdışından ek makineler getirdi. Ben bunun son derece doğru bir marka konumlandırma başarısı olduğunu düşünüyorum.”

Admar'ın 1983 yılında Şişe ve Cam Fabrikaları için düzenlediği "Gelin Konserve Yapalım" sloganlı kampanyası ev hanımları ve zirai kuruluşlar arasında ilgi görmüş, kampanyanın afişi bir yıl sonra Advertising Club of New York'un verdiği "Andy" ödülüne layık görülmüştü. Öztat bu ödülle ilgili olarak bir röportajda şöyle konuşmuştu:

"Advertising Club of New York reklam teknisyenleri ve uygulayıcılarının üye olduğu bir kulüp. Bir seminer nedeniyle Amerika'ya gittiğimde Türkiye'de yaptığımız birkaç kampanyanın dokümanlarını da yanımda götürmüştüm. Döndükten sonra "Andy" reklam yarışmasına katılmam için bir davetiye gönderdiler. Birkaç dalda katıldık. Afiş dalında büyük ödüle bizi layık gördüler. Bu yarışmaya yedi binin üzerinde reklam katıldı. Bu sonuç, bizim reklamcılığımızın Batı çizgisinde iyi bir yerde olduğunu göstermesi bakımından bence başarıdır. " Muammer Öztat 2003 yılında, erken denilebilecek bir yaşta ayrıldı aramızdan. Neredeyse adını anan bile olmadı.Öztat'ın sahibi olduğu Admar'da uzun yıllar çalışan reklam yazarı Haydar Ergülen ise vefasızlık etmeyenlerdendi ve patronunun ardından şunları yazdı:
"...Reklam sektörünün duayenlerinden sevgili patronum Muammer Öztat tam teşekküllü bir reklamcılık fakültesinin dekanı gibiydi. Pazarlama, strateji, yaratıcılık, reklamcılık üstüne kitaplar, dergiler, araştırmalarla dolu koca bir kütüphane. Uzun yıllar boyunca hem öğrendik, hem uyguladık, hayli büyük bir ajans olduk. Hani gençliği için ömrümün en güzel yılları der ya biraz yaşlanan herkes, benim için de Admar genç yıllarımın hem gecesi, hem gündüzü oldu. Dostluk ve vefa duygusunu güçlendiren, zenginleştiren anılar, ahbaplıklar, yakınlıklar da oradan kaldı."

"...Reklamcıydı, iyi bir reklamcı, çok dürüst bir insan: Muammer Öztat, 'İyiliğin Patronu'. 12-13 yıl onunla çalıştım. Elbette görevi değildi, hem iyilik bir görev de değildir ama, reklamcılık kadar iyiliği de öğretmeye çalışırdı ajanstaki insanlara. Umarım ondan iyiliğe dair küçük bile olsa bir şeyler öğrenmişizdir, 31 Temmuz (2003) günü, 62 yaşında bizi terk eden bu iyi yürekli adamdan.

Beni şimdi 3 gün arayla ağustosa, güze, kışa bırakan ve sonsuzluğa yürüyen (Öztat'ın) aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum ve şu küçük şiiri (ona) ithaf ediyorum:

insan hayattan ibaret değildir
hayat bizden ibaret değildir
seni hayatla terbiye ediyorsa dünya
hayat da ölümle terbiye edilecektir

insan yalnız değildir hayatta ve ölümde
iki yalnızlığın bir sahibidir
iki cihan bir insanda tek olur
biri ruhtan gelir ona, biri bedendir

insan ruh verdiği derinliktedir
iki sahil arasında bir deniz
hayat yelkenliyse ölüm bir rüzgâr
herkes kendisine çekilecektir

Ateşi tamamlayan yağmurdur insan
bir gün tutuştuğu yerden söndürülecektir
bir varlıktan çok yokluğa taşınan
ölümünü de yaşarken beğenecektir

Kasabaya yeni gelen çocuktur insan
yağmuru düştüğü bahçeden bilinecektir
kim ki ölümünü ıssız bırakır
yağmurdan sonra cinayetle yetinecektir"