18 Aralık 2024 Çarşamba

Arhan Kayar 18 Aralık 2024


 Ne biçim yılsa artık, bitmesine günler kala kayıplar bitmek bilmiyor. Şimdi de Arhan'ın haberi geldi. Sektörün ve Türkiye'nin pek çok etkinliğinde katkısı, sorumluluğu, yaratıcılığı bulunan arkadaşımızı yitirmişiz. 'Üçüncü Viyana Kuşatması' kod adlı bir proje anlatmıştım ona, Türkiye için yapılabilecek.  Birlikte kafa yormuş, kafa bulmuş ve eğlenmiştik.

IF Design sitesinden.



                                                  Ahmet Uluğ, Facebook'ta.

17 Aralık 2024 Salı

Ersin Salman 16 Aralık 2024



Sevgili patronum, dostum, arkadaşım Ersin Salman'ı da kaybetmişiz. 
Nazar Büyüm ve Semih Polat'tan hemen sonra. Sözleşip gitmişler gibi...

Anlatabileceğim çok şey var ama, hakkında yazanlar onun pek çok yanını zaten ortaya koyacaklar.

Uğraş Salman koymuş:


    













        







                Ailenin duyurusu                                                           Derneğin duyurusu.


 
Ümit Denizer, Facebook'ta.


Gökhan Akçura, Facebook'ta.

Onunla yıllarca yakın çalışmış Oğuzhan Akay'dan:

Padre Padrone: Babam ve ustam, Ersin Salman.


Oğuzhan Akay


Ersin Salman, tam bir Adman’di. 


Yani reklamcılığı her yönüyle kavrayan adam. Yönetmen de olmuş, yazar da… Dublaj da yapmış, müşteri temsilciliği de… Şair de, toplumcu da.  Hem Ajans Başkanı, hem bir ajans emekçisi…. 


Manajans’ta Eli Acıman’ın yanında başlamış reklamcılığa. 1975’te de Ajans Ada’yı kurmuş, Nazar Büyüm, Zafer Ataylan ve Hasan Parkan’la. Ben ortaklarıyla çalışmadım. Benden önceydi. 


O, ilk başlangıç yıllarında reklam filmleri çekmekle meşgul olurken sen uğraş demişler Ersin Salman’a, Ada’yla. Geçmiş o da en başa. Neden Ada? Çünkü advertising’in  ad’ı, ajansın ‘a’sı. Ya da fırtınalı denizlerde sığınılan limanları olan (çalışanlar için) reklam ajansı. Yeni  ve rekabetçi reklamcılıkta, yaratıcılığın yelken açtığı bakir sahiller…


Onu tüm yönleriyle merak edenler için Reklamın Sokak Çocuğu (Kemal Sezer) kitabı, bir referans olabilir. Veya 20_26 Aralık Gazete Oksijen’de tam sayfa yayımlanan Nesteren Davutoğlu yazısı. Veya

Can Kartoğlu’nun Facebook paylaşımı… Laçin ve Yeşim Öncel’in yeni Facebook paylaşımları… Haydar Ergülen de yakındır, yazar. Sonuçta bir külliyat oluşur. Uğraş, Ceren ve Boran’la, çocuklarıyla konuşulur. Benim payıma da aşağıda yazılanlar düşer, her şeyin bir kısmı.


Ajans Ada tarihinde bir araya gelenler, çoğunlukla, sonradan bazı kişilerin reklamcı sosyalistler diye küçümsemeye çalıştığı entelektüel, hümanist, her konuda güveneceğiniz aydınlardan, sanat emekçilerinden oluştu. Ben de o tarihin, bir parçasıyım. 


Yıllar önce, 87’de galiba, 4 yıldır çalıştığım Ajans Ada’dan ayrılmak zorunda kalmıştım. Ayrılırken Ersin Salman’a yazıdaki başlıkla bir veda mektubu yazdım. Çok duygusal bir mektuptu. Benim için Feryal (Oskay) Pere’nin düzenlediği bu ev partisine o da gelmişti. İkimiz de biliyorduk ki, bu geçici bir vedaydı ve tekrar buluşacaktık. Nitekim 2 yıl kadar sonra Ajans Ada’nın Amerikan Hastanesi’nin garaj sokağında, ki Büyükçiftlik Sokağı’dır orası, bir ajans binası olarak tasarlanıp tadil ettirilen (eski İsrail Başkonsolosluğu) binaya Letra’dan (Onat Kutlar, Kenan Dimetoka) tekrar transfer oldum. Ajans yapılanması benim de dönmemle birlikte değişti. Giriş medyaydı. Bahçe katı prodüksiyon. 

1. kat grafik, 2. Ve 3. Kat yazarlar ve art’lar, 4. kat müşteri ilişkileri. En üst kat yönetim. 

Ajans, kendi içerisinde bağımsız ama ortak birimlerden hizmet alan üç ajansa ayrıldı (Mavi, Yeşil, Kırmızı Adalar). Yazı Grubu Başkanı olarak ayrıldığım ajansa Yeşil Ajans Başkan Yardımcısı ve Yaratıcı Yönetmen’i olarak döndüm. Ben Orhan Girgiç’le. Nesteren D., Mehmet Günsür’le (Mavi Ajans), F. Sipahi Deniz Mukan, Ümit Denizer’le… Ve bu durum 3 yıl sürdü.


Şimdi ‘flash back’ yapalım. Yani dönelim. 


İlancılık ve sonra Moran-Ogilvy ajanslarından sonra tam Repro’ya geçerken, Ajans Ada’dan aradılar, Ersin Salman görüşmek istiyormuş. O gün, klasik bir iş görüşmesinin süre sınırları aşıldı. Geçmişimizden, hobilerimizden, okuduğumuz kitaplardan, şiirlerden, toplumsal hayatımızdan, siyasal görüşlerimizden reklamcılığa uzanan, belki 2-3 saat süren uzun ve zevkli bir sohbet yaptık. Ve ortak yönlerimizi keşfettik. Aynı tarihte; 4 Şubatta doğmaktan tutun, AİTİA mezunu olmaya sonra TRT’den ayrılmaya, atılmaya, siyasal görüşlerimize kadar varan birçok ortak nokta. O, 12 Mart’la TRT Ankara Radyosu’ndan koparılmıştı ben de 12 Eylül darbesi sonucunda. O da okul sonrası yıllarında yani TRT’ye girmeden önce hayatında alakasız işlerde hüner kazanmıştı. Ben de. Bir iş görüşmesi böyle olabiliyormuş demek ki. Çünkü İlancılık’tayken başka ajanslarla yaptığım görüşmelerin hiçbiri böyle olamadı.


Sonuçta, böyle bir görüşme bağıyla Ajans Ada’nın kuruluş tarihi olan 1 Nisan’da işe başladım. Yani Ersin Salman beni ayarttı iyi ki.


Bir artı da şuydu. TRT’de (Türkiye’nin sesi Radyosu) birlikte çalıştığım Orhan Girgiç de (sonraki yıllarda o da yazarlığını ortaya koydu. Roman ve hikaye kitapları yayımladı) ordaydı, çocukken mahalle arkadaşım Nesteren Davutoğlu da… Yani ortam yabancı değildi. Şair kardeşim Haydar Ergülen’le de orda kader birliği ettik.


Sonradan öğrendim ki ve gördüm ki, Ajans Ada zaten ben ve benim gibilerin bir araya geldiği bir adaydı. Yani bana özgü değildi durum. 

Edebiyatçılar, gazeteciler, öğretim görevlileri, düzenin dışladığı bürokratlar, grafik sanatçılar, eski yayıncılar, sonradan olma/doğma reklamcılar, çıraklar bir arada, bir adadaydık. TV’de bir dönem meşhur olan Mad Man (bir Amerikan reklam ajansının etrafında gelişen olaylar, reklamcılar) dizisinin içerisindeki karakterler gibiydik hepimiz. 


Bizleri buluşturan ve kaynaştıran harç, Ersin Salman’dı.


Ajans Ada, işlerin demokratik bir ortamda saatlerce üretildiği, tartışıldığı, yeniden üretildiği bir forum gibiydi.


Hafta sonları dahil, günlerimiz ve gecelerimiz Akkavak Sokak’ta Tatbak’ın karşısındaki köşe binanın 4 katında geçiyordu. Kocaman bir aile ve ‘iş’te komün hayatı.. Kimsenin çalışmaktan dolayı şikâyeti yoktu. Çünkü işle eğlence, fikirlerle zikirler o kadar iç içeydi ki, eve giden bunu kaçırmayı göze alamazdı. Ersin Usta, bir dil ve iletişim ustasıydı, dile, dilin kurallarına çok hâkim, gözlerinden zeka fışkıran, dilinden esprilerle beraber yaratıcı fikirler boca eden ve hayata farklı gözlerle bakmamızı sağlayan bir liderdi, arkadaştı, ustaydı, babaydı. 


Gözünü bu ajansta açan da dışardan gelip ayak uyduran da onu rol model olarak benimsemişti. Bu nedenle ajanstan yolu geçen 1.500 kişi olmuştur zaman içerisinde, içlerinde kime sorsanız, benzer şeyleri söyler, söyleyecektir. Bu, aidiyet duygusuydu. Ajans Adalı olmak ayrıcalıklı bir kimlik gibiydi. Yaratıcı, rekabetçi konumlandırmalarla fark yaratan ve ses getiren işlerin yapıldığı bir yerde çalışmak, işte bu ayrıcalıklı kimliği oluşturmuştu. Farklı takımları tutanlar bile bir derbi maçını birlikte gülerek izler, masa tenisi turnuvaları düzenler, doğum günlerini beraber kutlar, eşler, çocuklar, sevgililer burada tanışır, acılar beraber paylaşılırdı. Yılbaşının bir gece öncesi beraberce kutlanır, eğlenceli ve konseptli yılın ajans ödülleri için anketler açılır, günler öncesinden başlayarak eğlenilirdi. Bütün bunlar, bir işi yapmanın ötesinde, herkesi birbirine sıkıca bağlayan yaratıcılık zincirini oluşturmuştu ve sektörde de bu durum gıptayla izlenir hale gelmiş, Ajans Ada’da bir cazibe merkezi olmuştu. Markaların da onunla çalışmaya can atması zaten boşa değildi. Çünkü müşteriler de ajansın bir parçasıydı, dostlarımızdı, onlar da gizli kamera çekimlerine espri ve şakalara dahil olurdu, hepsi ajans partilerinin ayrılmaz parçalarıydılar. Garanti Adalıydı, Efes Pilsen Adalıydı, Marsa Adalıydı, İzocam Adalıydı, İsuzu Adalıydı, Güneş’ler, Hürriyet’ler,  Sümerbanklar vd., dönemin ünlü markaları Adalıydı… Ses getiren tüm işler, sloganlar, dev yapımlı, koreografili, müzikli, esprili kampanyalar Ersin Salman’ın ve onun yönetimindeki ajansın eseriydi. 17-18 yıl süreyle bu ortamı yaratan kişi, kuşkusuz Ersin Salman’dı.

 


“Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman”


80’li yılların ortası ve sonrası…


Sabah koşarak ajansa geldiğinizde, masanızda onun tüm Adalılar’a yazdığı bir notu ve üstünde bir şairden dizeleri bulurdunuz. Kadınlar gününde, tüm kadın çalışanların masasına karanfiller, güller bırakılmış olurdu. İnceliklerin, adamıydı Ersin Salman. Ajanstaki şairlerle şiirleri ve kendi yazdıklarını konuşurdu. Gazeteciyle memleketin durumunu. Futbolla ilgiliyse ne olacak bu Fener’in halini) 

Muzipti. Bir müşteri toplantısıydı. Müşteri içeriye girdi, oturuldu. Hoşbeş başladı (ki, sunuma geçmeden önce sanki birazdan büyük bir sunum yoktu da yemeğe geçilecekti). Ersin Salman, boynunu tutarak kırtlattı. Kütürt diye herkesi irkilten bir ses çıktı. İki kez daha yaptı bunu. Müşteri, dehşet içersinde ‘Ersin Bey noldu? İyi misiniz?’ derken o gülerek arkasına, sırtına sakladığı içi boşaltılmış pet su şişesini çıkardı. Meğer o ses, ondan gelirmiş. Kahkahalar patladı. Sunum ne mi oldu? Kampanyamız kabul edildi tabii ki… 


Bir gün de bir gazetenin kampanyası için sunuma gidilmişti. Toplantı başladı. O dönemde, ajansta gazetelerden sorumlu Yaratıcı Grup Başkanı olan Faruk Sipahi ile Ersin Bey, sunum esnasında ‘O öyle değildi, kim değiştirmiş vb.’ biçiminde tartışmaya başladı. Sesler yükseldi. Müşteri endişeyle izliyordu. Sonunda, sonradan oyuncak olduğu anlaşılan bir tabanca çıktı ortaya. Herkes kendisini masanın altına attı. Ama bunun şok bir şaka olduğu Ersin Salman ve Faruk Sipahi’nin kahkahalarıyla anlaşılınca gazeteciler de makaraları koyuverdiler. Mizanseni ben de önceden bilmiyordum. 


Bu iki örneği niye verdim. Ajans Ada’da eğlence ve şaka varsa müşteriler de ona dahildiyi anlatmak ve Ersin Salman’ın insan ilişkilerinde kopmaz bağları kuran, gerçek bir iletişimci olduğunu göstermek için. Müşteriye hayatı o kadar da ciddiye almayın mesajıydı bu aslında. 


Ersin Usta, daha önce çeşitli nedenlerle dahil olamadığı bir çalışmanın sunumuna girdiyse de yanmıştınız. Çünkü müşteri işi kabul etse de şöyle derdi. Güzel ama, ben biraz daha çalışmamız gerek diyorum buna… Şaşırırdı müşteri.  Şimdi sizinle bu kadar içten, dürüst ilişki kuran bir adama ve ajansa nasıl bağlanmazsınız, nasıl güven duymazsınız? Ersin Salman, yazarların çalıştığı başlıkları ve fikirleri, büyük bir iç toplantıda tek tek okuyarak fikrini söyler, beğenmediklerini çizer, beğendiklerini fosforlu sarı kalemle işaretler, en sonunda ikinci tur bir geliştirme çalışması için herkesi yerlerine uğurlar ve yarım saat vaktiniz var derdi. Reklamın sokak çocuğu, solcu çocuğu, bir iletişim dehasıydı. Bir dil cambazıydı. Burnu, fark yaratacak reklamın kokusunu alırdı. Farklı fikirlerin çatışmasından parlak işler çıkaran bir ajans organizasyonu onun eseriydi. Kat görevlilerinden sekreterlere, trafikerlere, şoförlerden müşteri temsilcilerine, art grubu ve yazarlara, medyaya, muhasebeye kadar tüm çalışanlara eşit, adil, paylaşımcı bir ortam sunan da oydu. İşte Adalı ruhu da zaten böyle böyle oluşmuştu. Çok kar yağan bir gecede evinize gidemediyseniz topluca onun evinde misafir olur, oyunlar oynayabilirdiniz. Ya da gece bir yerde eğlenirken o da geldiyse, hesabınızı ödeyemezdiniz. Özellikle gidilen yer Ece’yse… 


Çok fazla CEO, patron kitabı okuduk ama böylesini pek okumadık diyebilirsiniz. Haklısınız, örneği yok. Ersin Salman, Reklamcılar Derneği’nin de kurucularındandı. As Başkanlık da yaptı, Başkanlık da. Orada Manajans’tan ustası ve ‘paşam’ diyerek bize anılarını anlatırken seslendirdiği Eli Acıman’la dernekte tekrar buluştu. Kristal Elma’nın başlangıç yıllarında müşterileri ve sonra başka ajans müşterilerini de arayarak yarışmaya sponsor olmaya, davetiye almaya teşvik ettiğini hatırlıyorum. Çünkü derneğin henüz düzenli bir geliri, aidatlar dışında yoktu. Üye ajans sayısı da onlarcaydı henüz. 


Nerden mi biliyorum? Yanımızda konuşabilirdi müşterilerle. Tabii o yıllarda kategori de ödül de azdı. 20-30 arası. Ödülleri Ajans Ada adına toplamak normaldi. Ajansta benim de içinde olduğum reklamcı şairler, edebiyatçılar, hatta ressam vardı. Haydar Ergülen, Hulusi Özoklav, Faruk Sipahi, Füsun Akatlı, Can Kartoğlu, Mehmet Günsür ve Bahadır Bayrıl, Seyhan Erözçelik vd.. 


Misafir Terlikleri kitabına giren şiirlerini henüz kitapsız haldeyken bize okurdu Ersin Salman veya iletirdi. Sahi ‘kitapsız’ lafını kullanırdı arada gülerek… Biz de ona yazdıklarımızı… 


Reklamın sadece bir meslek olmadığını, bir aşk ve tutku mesleği olduğunu, yaratıcılığın iyi bir teknisyen yazarlıktan beslendiğini veya sonuçlandığını gösteren ve öğreten de oydu. Yani bu işi aşkla ve tutkuyla sevmiyorsanız, gidin başka bir iş yapın. Sevdiğiniz başka bir işi yapın, derdi. 


Bunu bir yol gösterme, bir ‘mentor’luk olarak görmek lazım.


Yıllar sonra Ada, 1992’de, Merkez’le birleşme kararı aldı. AdaM oldu. Benden adam olmaz, dedim. Yollarımız yeniden ayrıldı. Çünkü orda bana artık yer yoktu. Benim de kendi kanatlarımla yeniden uçma vaktim gelmişti.


Akıp giden yıllarda kendi ajansımı, Ersin ustadan aldığım tüm derslerle bir ‘Ada’ yapmaya çalıştım ve başardım. Come to Movida, dedim. Aslında adaya gelin diye de okunabilir. 


Babam diyeceğim kadar genlerimizi sözcüklerde gördüm, ustam diyeceğim kadar çekirge oldum. En çok da Adman olabildim sonunda. Onun gibi çıraklar yetiştirdim çokça. O büyük Ada ailesinin parçası olmanın hazzını, iyi insan olmanın erdemini reklamcı olmanın tutkusunu hissederek, bir Adalı olmakla hep gurur duydum. Reklam yazarlığı, birlikte çalışamadığım ama uzun yıllarca birçok işte akıl, fikir, proje paylaştığım Haluk Mesci’yle yollarımızı kesiştirdi. Onun Ahi Lonca projesi sayesinde beraberce genç reklamcı adaylarına kucağımızı açtık. Yani o da hayatımda ustamdır. Sektöre aşkla, şevkle hizmet etti, hâlâ da ediyor. Anılarını youtube’da yayımlıyor. İzmir Ekonomi Üniversitesinde dersler veriyor. Atölyeler kuruyor. 


1941 doğumluydu Ersin Ustam… Ölmüş diyorlar! Sanmam…

Çıraklar ustaları, ustalar çırakları yaşatır.


Biliyorum, ne yazsam eksik kalmıştır. Ustam okusa neleri çizer, neleri işaretlerdi kimbilir?


Şimdi o halde yazın bir kenara koca puntolarla: 


Ersin Salman yaşıyor hâlâ… Sözcüklerde,

şiirlerde, anılarda, yani hayatımızda!








 

15 Aralık 2024 Pazar

Semih Polat

Manajans'a girdiğimde tanıdığım, Eminönü iskelesinden kalkmak üzere olan Kadıköy vapuruna son anda demir parmaklığın üzerine tırmanıp yetişmesine hayran olduğum, beraber Ajans Ada'da çalışırken tesadüfler sonucu Efes Pilsen'in 4 biracısından ikisi olduğumuz efsane Semih Polat... Vasfiye'nin Semih Polat.

Ersin Salman'ın komik ve eşsiz maceralar arkadaşı, yoldaşı; matbaa tekniklerini iyi bilen ama sonradan film prodüksiyonu işlerine de hakim olan dostumuz. Ailesine ve dostlarına başsağlığı dilemekten başka bir şey gelmiyor elden.

Semih'i 12 Aralık 2024 Perşembe günü kaybettik.





 

21 Kasım 2024 Perşembe

Nazar Büyüm 1944 - 2024

Nazar Büyüm'le yolun başında ve ortasında yakın çalışma şansım oldu. Ustam, abim, dostum, eski patronumdu. Ne dediğini bilen, bildiğini diyen, dopdolu ve birçok şeye rağmen keyifli olabilen bir insandı. 


Ajans Ada'nın hızlı çıkışında Nazar, Ersin ve ben (Zafer’i katamıyorum ne yazık ki, kafalarımız farklıydı) bir sürü kampanyanın arkasındaki keyifli çeteydik işte. Ben -Zafer'in deyişiyle- uçar, Nazarı kışkırtır gaza getirirdim, Ersin zaten akıllı şamataya yatkın olduğu için hemen dahil olurdu.

Reklamcı mıydı Nazar Büyüm? Reklamı anlar, planlayabilir, iyi anlatabilirdi ama daha çok yazar, yayıncı, okurdu. İki şiir kitabı, Urladam'a armağan ettiğim kitapların arasında... Benim bulaştırdığım Nobody Loves a Drunken Indian romanını da son bir iki sene içinde eğlence olarak çevirmiş bana da göndermişti.

Ömrümüzden, dünyamızdan bir dost daha eksildi işte. Daha ne diyeyim. Ailesine başsağlığı dilemekten başka...

Ne Anlardı Onlar dizisinde Nazar'la bazı anılar da anlatacağım, keşke sağlığına denk getirebilseydim.




 











Osman Kavala'nın Agos'taki yazısı

22 Temmuz 2024 Pazartesi

Ferit Edgü

 




Manajans'ın (Ege Ernart ile birlikte) ilk profesyonel reklam yazarı. 
Edebiyatçı, sanat insanı, yayıncı. 

Vikipedia'ya göre:

İsmail Ferit Edgü (24 Şubat 1936, İstanbul - 22 Temmuz 2024), Türk öykücü, şair, romancı, deneme yazarı.

Yüksek öğrenimine İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin resim bölümünde başladı. Daha sonra Paris'e giderek, üniversite hayatını orada sürdürdü. Türkiye'ye döndüğünde Mavi dergisinde yazmaya başladı ve bu yazılarla tanındı. Dergiden sonra Ada Yayınları'nı kurdu ve 1976'dan 1990'a değin pek çok yerli ve yabancı yazarın ve şairin yapıtını yayımladı. Edebiyatın pek çok alanında, pek çok dünya diline çevrilen metinler üretti.

Yapıtları:

Roman
1976: Kimse
1977: O/Hakkari'de Bir Mevsim
1988: Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı

Öykü
1959: Kaçkınlar
1962: Bozgun
1968: Av
1978: Bir Gemide
1982: Çığlık
1991: Binbir Hece
1995: Doğu Öyküleri
1999: İşte Deniz, Maria
2002: Do Sesi
2005: Avara Kasnak
2007: Nijinski Öyküleri
xxxx: Yaralı Zaman
xxxx: Leş
2021: Yolun Gittiği Yer

Senaryo
Hakkâri'de Bir Mevsim (O başlıklı romanından Onat Kutlar ile birlikte)

Deneme
1978: Tüm Ders Notları
1980: Yazmak Eylemi (Ada Yayınları)
1986: Şimdi Saat Kaç?
1991: Yeni Ders Notları
1996: Seyir Sözcükleri
2001: Devam
2003: Sözlü/ Yazılı
2003: İnsanlık Halleri
2013: Selma Gürbüz İçin Üç Yazı

Şiir
1978: Ah Min-el Aşk
1999: Dağ Şiirleri

Anı
2003: Görsel Yolculuklar

Biyografi
1986: Osman Hamdi-Bilinmeyen Resimleri
2001: Avni Arbaş
2003: Abidin

Çocuk Kitabı
2004: Doğa Dostları

Ödülleri
1979: Sait Faik Hikâye Armağanı (Bir Gemide)
1979: Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü (Tüm Ders Notları)
1988: Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü (Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı)

Dünya'dan:

Ferit Edgü'nün ölüm haberini yayıncısı Everest Yayınları sosyal medya hesabından duyurdu. Everest Yayınları'ndan yapılan açıklamada, "Değerli yazarımız Ferit Edgü'yü kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ailesine, okurlarına, tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz"ifadeleri yer aldı.

1950 kuşağı sanatçılarından olan ve sanatın hemen her türüyle ilgilenen Ferit Edgü; şiir, öykü, roman, oyun, deneme, biyografi, eleştiri, aforizma ve çeviri kitapları ile resim/sanat tarihi eleştirmenliğine yönelik eserler verdi. Ferit Edgü en çok öykücülüğü ile tanınıyordu.

Edebiyat eleştirmeni ve yazar Semih Gümüş, X (Twitter) hesabından yayınladığı mesajda, Edgü'nün Türk edebiyatı açısından önemine değindi. Gümüş, ''Farklıydı. Herkesten ayrı, kendi dilini, anlatı dünyasını oluşturmaya çalıştı. Arayışı bitmezdi. Çıtayı hiç aşağı düşürmedi'' ifadelerini kullandı.

Şair-yazar Murathan Mungan ise Edgü'nün ardından yaptığı değerlendirmede ''bir devrin kapanışına'' dikkat çekti. Mungan X hesabından yaptığı paylaşımda şu yorumda bulundu:

* 'Ferit Edgü’nün gidişiyle lafın gelişi değil sahiden bir devir kapandı. Yazarlığının yanı sıra, sahibi olduğu Ada Yayınları kataloğuyla, özenli baskılarıyla yayımcılığın bir dönemine imza atmıştı.

Ferit Edgü kimdir?

Ferit Edgü 1936’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde başladığı öğrenimini Paris’te sürdürdü.

1976-1990 yılları arasında, kurucusu olduğu Ada Yayınları’nda, çağdaş Türk ve dünya yazarlarının, şairlerinin yapıtlarını yayınladı.

Ferit Edgü edebiyatın muhtelif alanlarında pek çok ürün verdi.

'Bir Gemide' adlı kitabıyla 1979 Sait Faik Armağanı, 'Ders Notları' ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, 'Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı' ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı.

Ferit Edgü'nün Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger, Ergin İnan gibi sanatçılar üzerine yayınlanmış kitapları bulunuyor.

19 Mayıs 2024 Pazar

Osman Urallı


 

2 Mart 2024 Cumartesi

Gülengül Arlıel

Sektörün güleç, deneyimli yapımcılarındandı.

Ailesine sabır dilerim.



3 Şubat 2024 Cumartesi

Alev Alatlı 1944 - 2024

Popüler hayat hikayesinde görünmese de, Alatlı'nın reklam yazarlığı yaptığı biliniyor. Alatlı Kurumsal İlişkiler alanında çalışmış Işıl Alatlı'nın da ablasıydı.



Mario Levi 1957 - 2024

 Vikipedi'den hayat hikayesi.




9 Ocak 2024 Salı

Süreyya Berfe 1943 -2024


 







Wikipedia: "Süreyya Berfe (doğum adı Hikmet Süreyya Kanıpak, 27 Ocak 1943, İstanbul – 9 Ocak 2024, İzmir) Türk şair ve yazar. 1965'e kadar gerçek adı olan Süreyya Kanıpak'ı kullandı. Daha sonra soyadını değiştirmeye karar verdi ve Cemal Süreya'nın önerisiyle Berfe soyadını aldı. Süreyya Berfe adını kullanmaya başladı. 

Önceleri İkinci Yeni akımı içinde yer aldıysa da, sonradan halk şiirinin yolundan giden başka arayışlara yöneldi. 1960 kuşağı şairleri arasında sayıldı.

Çocuk kitapları da yazan Berfe, aralarında 1966'da aldığı ve tanınmasını sağlayan Türkiye Milli Talebe Federasyonu Kültür Yarışması Şiir Dalı Birincilik Ödülünün de bulunduğu çeşitli ödüller aldı. Ayrıca metin yazarlığı yapmaktaydı.

1960'ta Çanakkale Lisesi'nden mezun oldu. Bundan sonra, 2 yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde,           4 yıl ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde okudu. Yedek subay öğretmen olarak yaptığı askerliğinin ardından, Arkın Yayınevi'nde çalışmaya başladı. 1972'de Ali Özgentürk ile birlikte Asyalı dergisini çıkardı (2 sayı). 1976'da Can Yayınevi'nin çocuk kitapları bölümünde görev aldı. Sonraları reklam şirketlerinde metin yazarı olarak çalıştı.

İlk şiiri 1961'de Zeren dergisinde yayımlandı. 1965'e kadar Süreyya Kanıpak imzasıyla Düzlem, Zeren, Yelken, Türk Dili, Soyut gibi dergilerde şiirlerini, daha sonraları PapirüsYeni DergiYazıForumOluşumSoyutAntYeni EdebiyatYeni ABirikimMilliyet SanatDefterkitap-lıkGösteri dergileriyle Yeni Gazete ve Ulus gazetelerde şiir ve yazılarını yayımlattı. 1966'da Kasaba adlı şiiriyle Türkiye Milli Talebe Federasyonu Kültür Yarışması birincilik ödülünü alması sayesinde tanındı.

İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımının etkisinde kalarak, soyutlamalara başvurdu. 1966'dan sonra ise, halk şiirinin yolundan giden yeni bir şiir dili kurma arayışına yöneldi. İlk şiir kitabı olan Gün Ola, bu arayışın ürünüdür. Berfe, bu kitapta Anadolu'nun bir köyünde kısa bir süre tanıklık ettiği bir dili ve dille iç içe gelişmiş olay, durum ve koşulları anlatmayı amaçladı. Şairin bu ses getiren kitabında, Türkmen ve Avşar ağıtlarının, halk ozanlarının, türkülerin ve Nâzım Hikmet'in etkileri görülür. Daha sonraki şiirlerinde de halk şiirinin olanaklarından yararlanmayı sürdürdü.

Ayrıca, Hepsi O Kadar adlı şiiri, Ece Ülker tarafından bestelendi.

Berfe, 9 Ocak 2024 tarihinde yaşadığı Urla'da 80 yaşında hayatını kaybetti. Uzun süredir organ yetmezliği tedavisi görüyordu."

Serdar Benli'den: "Seksenler ve doksanlarda diğer birçok şair ve yazar gibi Süreyya Berfe de hayatı sürdürebilmek için reklam sektöründe metin yazarlığı yaptı. Yaşı tutanlar, onun en bilinir sloganını hatırlayacaktır; "Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız".