13 Ocak 2011 Perşembe

Eli Acıman (1919-2011)


"Ülkemizde reklamcılığı başlatan benim" diye bir iddiam yok. Ancak, ilk ajansım Faal'in tescili için 1943 yılı sonlarında İstanbul Ticaret Odası'na gittiğimde, görevli memurun pek çok sorudan sonra yönelttiği "Mesleğiniz" sorusunu "Reklamcı" diyerek yanıtladığımda yüzünün aldığı ifadeyi hala unutamıyorum. "Bir bu eksikti" dercesine bakışı, beni küçümseyerek süzüşü ve meslek hanesine "KOMİSYONCU" yazışı... Dün olmuş gibi gözlerimin önünde. Sektörümüz açısından bu olay, belki tarihi bir gösterge olabilir."

(Hayatımız Reklam, Türkiye'nin Reklam Ustalarıyla Söyleşiler, Pelin Özkan, MediaCat, 2004)

http://farklirenkler.com/index.php?option=com_content&view=article&id=74:eli-acman&catid=40:biyografi&Itemid=68



ARDINDAN...




12 Kasım 2010 Cuma

Sacit Onan


Yönetmen, şair ve seslendirme sanatçısı Sacit Onan, 12 Kasım 2010'da İstanbul, Beşiktaş'taki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

İstanbul'da 1945 yılında doğan Onan, sanat hayatına 1962 yılında tiyatro ve sinema çalışmalarıyla başladı. İstanbul Şehir Tiyatrosu aktör ve yönetmenlerinden merhum Sami Ayanoğlu'nun gözetiminde dublaj sanatçısı olarak ilk filmini seslendiren Onan, Türk sinemasında dört yıl yönetmen asistanlığı ve özel tiyatro oyunculuğu yaptı.

1971 yılında açılan sınavı kazanarak TRT'de kadrolu spiker ve redaktör olarak görev alan Onan, o yılların yabancı belgesellerinden ''Savaşan Dünya'', ''Kaptan Cousteau'' ve ''İpek Yolu'', yerli yapımlardan ise ''Toprak ve İnsan'', ''Keçenin Teri'', ''Fırat'ın Türküsü'', ''Su ile Gelen Kültür'', ''Karadeniz'den Çeşitlemeler'' isimli yapıtlara ses verdi.


Onan, ''Kır Yoksullarının Türküsü'', ''Madenlerin Devletleştirilmesi'', ''Balyanın Taşı Toprağı Kurşun'' ve ''Güney Antalya Projesi-Yasak Deniz'' gibi sosyal içerikli belgesellerde hem seslendiren hem de yönetmen olarak çalıştı. 1975 ve 1991 yıllarında siyasi propaganda filmlerinin yapım ve yönetmenliği ile birlikte seslendirme çalışmalarını üstlenen Onan, başarılı reklamlara imza attı.

Bugüne kadar pek çok reklam filminin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenen Onan, ayrıca çok sayıda reklam filmi seslendirdi.



(Kaynak: Medyatava)

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Füsun Akatlı

Ankara'da dünyaya gelen ve edebiyat, felsefe yazıları ve incelemeleriyle tanınan Füsun Akatlı Ankara Üniversitesi’ndeki felsefe eğitiminin ardından doktorasını Hacettepe Üniversitesi’nde yapmış, bir süre bu okullarda ders vermişti.

80’li yıllarda önce reklam yazarlığı (Manajans, Ajans Ada, Markom), daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları’nda dramaturgluk yapan Doç. Dr. Füsun Akatlı, Yeditepe Üniversitesi’nin tiyatro bölümünü kurdu.

Edebiyat dünyasının sevilen isimlerinden olan Füsun Akatlı, felsefe, edebiyat kadar tiyatro üzerine de yazı ve çalışmalar yapmış, onun üzerinde kitap yayımlamıştı. Akatlı, 2004’te Memet Fuat Deneme Ödülü’nü almıştı.

Varlık, Söz, Politika, Milliyet Sanat, Radikal kitap gibi çok sayıda gazete ve dergide yazıları yayımlanan Akatlı, en son Cumhuriyet gazetesine yazıyordu.

4 Temmuz 2010'da aramızdan ayrılan Füsun Akatlı’nın şair Metin Altıok’la evliliğinden bir kızı var.

8 Mart 2010 Pazartesi

Batu İşmen


(7 Nisan 1941 - 7 Mart 2010)

3 Mart 2010 Çarşamba

Benjamin Pinhas

Türk reklam tarihine damgasını vurmuş olan Eli Acıman, gazetecilik okuduğu Paris'ten İstanbul'a döndükten sonra Vitali Hakko'nun isteği üzerine ilk reklamını Şen Şapka için hazırladı. Yıl 1943'tü.

Acıman, bir yıl sonra Vitali Hakko ve Mario Began ortaklığı ile Sultanhamam Selvili Çıkmazı'nda Vitali Hakko'ya ait penceresiz bir depoyu ofis olarak kullanan Faal Reklam Acentesi'ni kurdu (Bu ortaklık 1950 yılına kadar sürecekti).

Faal Reklam'ın sahibi Eli Acıman 1946 yılında Vehbi Koç ile tanıştı ve o günlerde Koç-Fermeneciler, Koç-Beyoğlu ve Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan KOÇ sirketinin reklam İşlerini aldı.

Böylece birdenbire kapsamlı iş imkanına kavuşan Faal, kadrosunu genişletmek üzere harekete geçti. Bu amaçla, part-time çalışmak üzere yabancı dil bilen reklam yazarı olarak Afif Erdemir işe başladı.

Bu sırada firmanın art direktörlüğünü Nesim Natan yürütüyordu. Muhasebeden sorumlu kişi ise Benjamin Pinhas'tı. Faal Reklam, bu kısıtlı kadro ile yılda 100 bin lira ciro yapıyordu.

Daha sonra Manajans'ın yönetim kurulunda da görev alan Benjamin Pinhas 24 Şubat 2010 günü yaşama veda etti.

16 Ekim 2009 Cuma

Fazıl Irmak Tülbentçi


Reklam sektörünün ve basının yakından tanıdığı, herkesin Irmak ağabey'i.

Admar'ın kurucularından. Yeni Asır Gazetesi'nde uzun yıllar Art Direktör olarak görev yaptı. Sabah Gazetesi'nin kurucu kadrosu içinde yine art direktör olarak yer aldı. Sabah'ın reklam şirketi Medi Grup'ta Genel Müdür Yardımcılığı, ardından Merkez reklamda yöneticilik yaptı.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Mithat Çınar

15 Haziran 2009 günü kaybettiğimiz Mithat Çınar 17 Mart 1962'de Bulgaristan'ın Rusçuk şehrinde doğdu. İlkokulu Bulgaristan'da, ortaokul ve liseyi İstanbul'da okudu.

1985 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nden mezun oldu. 1986'da Viyana Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'na bir süre devam eden Çınar, Mimar Sinan Üniversitesi'nde başladığı yüksek lisans tezini yarıda bıraktı.

Reklamcılığa 1985 yılında Letra'da Onat Kutlar ve Kenan Dimetoka'nın yanında grafiker olarak başladı. Daha sonra Güzel Sanatlar, Saatchi & Saatchi, Cenajans-Grey'de sanat yönetmenliği, Om Ajans ve Moran-Ogilvy'de yaratıcı yönetmenlik yaptı.

1992-1994 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Everest ve Alfa yayınevlerinde sanat danışmanlığı yaptı. Çok sayıda kitabın kapağını hazırladı, dergilerin görsel tasarımlarını üstlendi.


Mithat Çınar son olarak Haliç Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarımı Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyordu.

14 Haziran 2009 Pazar

Necip Akar

Necip Akar pazarlamaya ve marka iletişimine inanan ilk bilinçli reklamverenlerdendi. Daha 1930'lu yıllarda, bazıları bugün de yaşayan markalar yarattı: Necip Bey, Opon, Nevrozin, Fay, Puro, Gripin...

1904 yılında Nizip'te doğan ve beş yaşında ailesiyle birlikte İstanbul'a gelen Akar ilk tahsilini Kadıköy'de yaptıktan sonra Vefa Lisesi'ni bitirmiş ve 1924 yılında Eczacılık Okulu'ndan mezun olarak iş hayatına atılmıştı. Akar sıfırdan başladığı iş hayatında, kısa sürede ülkenin önde gelen iş adamlarından biri olmuştu. Uçakla İstanbul semalarında reklam yapma ve küçük numune paketleri dağıtma gibi o günlere kadar akla gelmeyen değişik reklam ve pazarlama tekniklerinin ülkemizdeki ilk uygulayıcısıydı aynı zamanda.

Necip Akar Eczacılık Okulu'ndan mezun olup askerlik görevini tamamladıktan sonra altı ay kadar Ankara'da Eczacı Hüsnü Bey'in eczanesinde çalıştı. Burada da bazı yeni bilgiler edinerek ağabeyi Cemil Akar ile ortak oldu. İki kardeş önce Şampuan Cemil, Necip Bey Kremi ve Necip Diş Macunu adını verdikleri müstahzarlarını üretmeye başladılar.

Çok geçmeden Necip Bey Kremi'nin üretimini durduran kardeşler, Necip Diş Macunu'nun formülünü de değiştirdiler. Çünkü Necip Akar bu kez daha bilimsel ve ideal bir formül hazırlamıştı. 28 temmuz 1927 tarihinde ruhsatını aldıkları bu ürüne Radyolin markasını uygun gördüler. Bu yeni diş macununun adı da, formülü de fazlasıyla ilgi çekti. Türkiye çapında afişlerle tanıtılan Radyolin bir ayda Necip Diş Macunu'nun iki yılda yapabildiği satışa ulaştı. Yılda yarım milyon adet satılır hale geldi.

Çalışkan ve araştırmacı bir kişiliğe sahip olan Necip Akar, o kış bütün ülkeyi saran grip ve nezle salgınını iyi "değerlendirdi" ve grip hastalığını en hızlı ve pratik yoldan tedavi edebilen ve tek ambalaj halinde satılan bir formül hazırladı. Gripin adını verdiği ve aynı zamanda ağrı kesici olarak da etki gösteren bu ilacın ruhsatını da 23 Ocak 1935 tarihinde aldı.


Gripin'in grip, nezle, soğuk algınlığı, romatizma ve her türlü ağrıyı tedavi edici etkisi Türk insanı tarafından kısa sürede kabul gördü ve "Bir Gripin al, bir şeyin kalmaz" sloganı dilden dile yayıldı. Her yerde bulunabilmesi, ucuzluğu, tek ambalaj halinde satılması gibi avantajları Gripin satışlarının adeta rekor düzeylere ulaşmasını sağladı.

Ağabeyi Cemil Bey, radyolin'i alarak 1950 yılında ortaklıktan ayrılınca tek başına kalan Necip Akar çalışmalarını ara vermeden sürdürdü. İthal sabunların yerine halkın ihtiyacı olduğunu düşündüğü bir el ve vücut sabunu formülü hazırlayarak Puro Temizlik Sabunu adıyla piyasaya verdi. Ülkemizdeki bu ilk yerli tuvalet sabunu da tıpkı Gripin gibi kısa zamanda tanındı; çok satılan ve aranan bir ürün oldu. Öyle ki, birinin çok temiz olduğunu belirtmek için, köyde-kentte, "Tabi ne demezsin, Puro sabunu ile yıkanmış" ifadesi kullanılıyordu.


Eli Acıman'ın Faal Ajans'ıyla işbirliği içinde olan Akar için, o yıllarda ajansta çalışan Demir Parmaksızoğlu şunları anlatmıştı:

"...Türkiye'ye reklamın gelmesinde işverenlerin büyük rolü olmuştur. Bunların başında, Allah rahmet eylesin, Necip Akar Bey vardı. Reklamın yararına inanmış bir başka kişi, bay Vitali Hakko vardı. O zaman yeni çıkan "zipaton" denilen bir nevi tramlı kağıt vardı. Faal Ajans'tayken Necip Bey her sabah bize gelir, ressamlarımızı bu kağıdı kullanmaları için ikaz ederdi. Bir de kardeşi Cemil Akar vardı. Hatta ona Radyolinci Cemil, Necip Bey'e de Gripinci Necip derlerdi."

Necip Akar 18 Haziran 1957'de ve henüz 53 yaşındayken bir deniz kazası sonucu veda etti yaşama.

(Görseller: Bülent Şentay arşivi)

20 Ocak 2009 Salı

Gürkal Aylan

20 Ocak 2009...
Sevgili Gürkal, hiç zamanı değilken, bizlere "Allahaısmarladık" dedi. Gürkal Aylan: 1981

http://www.mediacatonline.com/Home/HaberDetay/?haberid=49968

18 Ocak 2009 Pazar

Erdoğan Arman

Hürriyet gazetesi reklam müdür yardımcısı Erdoğan Arman kanser hastalığı sonucu 3 Ocak 1983'te yaşama veda etti.

Hürriyet'e muhabir olarak giren Arman, çalışkanlığı ve dürüstlüğü sayesinde kısa zamanda gazeteciler camiasında sevilen ve sayılan bir meslektaş olmuştu.

Arman 4 Ocak günü Nuruosmaniye Camisi'nde yapılan törenden sonra toprağa verildi. Caminin avlusundan alınan cenazesi Hürriyet gazetesinin önüne kadar eller üzerinde getirildi. Gazete binası önünde yapılan son uğurlama töreninde gazetenin genel müdür yardımcısı Arda Gedik kısa bir konuşma yaptı.

Hürriyet çalışanlarının çiçeklerle uğurladığı Arman'ın cenaze töreninde ailesi ve mesai arkadaşları gözyaşlarını tutamazken, çok sayıda reklam ajansı bizzat yöneticileri ya da çelenkleriyle hazır bulundu.

17 Ocak 2009 Cumartesi

Ömer Faruk Günaydın

Milliyet gazetesi reklam müdürü Ömer Faruk Günaydın yakalandığı kanser hastalığına yenildi ve 30 Temmuz 1982 günü yaşama veda etti.

Gazeteciliğe 1961 yılında Milliyet'te başlayan Günaydın, gazetenin çeşitli servislerinde görev yapmış, daha sonra Milliyet gazetesinin reklam müdürlüğüne getirilmişti.

Günaydın'ın cenazesi 2 Ağustos 1982 Pazartesi günü Milliyet gazetesinin önünde yapılan törenin ardından Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Kemal Tecer

Efes Pilsen'in Ajans Ada çatısı altında yaratılan, "Bira bu kapağın altındadır" sloganlı kampanyasının tarihe mal olduğunu söyleyenler haklıdır. Kampanyanın televizyon filmleri aradan geçen yıllara rağmen hala akıllarda.

Filmlerde rol alan dört biracıdan ikisi bugün aramızda değil. Bunlardan biri, daha önce TREV'de kendisini andığımız tiyatro oyuncusu Mete Sezer, diğeri ise çok genç yaşta hayata veda eden Kemal Tecer.

Biracıların nasıl bir araya geldiğini, Kemal Sezer'in Reklamcılık Vakfı Yayınları'ndan çıkan "Reklamın Sokak Çocuğu - Ersin Salman'ın Yaşamöyküsü" adlı kitabından ve Haluk Mesci'nin çeşitli kaynaklarda yer alan anılarından yararlanarak özetleyelim.

İlk biracı kolayca seçiliyor: Daha önce Merbolin filmlerinde de oynayan tiyatrocu Mete Sezer. İkinci biracı Ajans Ada çalışanlarından Semih Polat oluyor. Üçüncü biracı olarak Nokta ile Virgül'den Enver Demirkan'da karar kılınıyor. Dördüncü biracı ise Ajans Ada'nın karşı kaldırımındaki bir kahvede bilardo oynarken "keşfediliyor." Genç, sakallı, sürekli blazer ceket giyen biri bu. Adı Kemal Tecer...

Hemen ajansa çağırıyorlar Tecer'i, Ersin Salman'la görüşüyor. Salman'ın gözü bu sevimli adamı tutuyor, böylece dört biracı tamamlanıyor.

Ne var ki, TRT kendisine reklamlarda oynama yasağı getirince Enver Demirkan'ın Efes Pilsen macerası kısa sürüyor, ilk reklam filminden sonra işi bırakmak zorunda kalıyor. Yerine yeni bir oyuncu bulmak gerekiyor. Çözüm yine Ersin Salman'dan geliyor ve görevi, aynı zamanda "Bira bu kapağın altındadır" sloganının da yaratıcısı olan Ajans Ada reklam yazarı Haluk Mesci üstleniyor.
Kampanyanın 1976 yılı Kasım ayından başlayarak art arda yayına giren filmleri büyük ilgi görüyor. Efes Pilsen eşi görülmemiş bir satış patlamasıyla, kısa sürede %66-70 pazar payına ulaşıyor. Bu arada Aksaray'da oturan, genellikle orta gelir diliminden, ortaokul mezunu, biraz gönlü gani biraz delifişek, arkadaş canlısı, hoşsohbet, hayattan keyif almasını bilen, şaka seven dört kafadar her geçen gün popülerleşiyor. Dergilerde, basında, günlük konuşmalarda, kampanyadan alıntılar birbirini izliyor.

Kemal Tecer kampanyanın sona ermesinden sonra, oyuncu olarak girdiği reklam filmleri yapımının teknik tarafına kayıyor. Önce bir süre Ajans Ada'nın film bölümünde, ardından da o dönemin en faal ve ünlü reklam filmi yönetmenlerinden Neşet Kırcalıoğlu'nun şirketi Telesine'de yönetmen yardımcısı olarak çalışıyor. Daha sonra, yine Telesine'de tanıştığı ve çalıştığı Asuman Mesci ile ortak Fiçek Film Yapım Şirketini kuruyor, reklam filmleri yönetiyor.

Şişli Terakki Lisesi mezunu olan, Şişli İktisat'a devam eden ama bitirmeyen Kemal Tecer Mayıs 1985'te genç yaşta aramızdan ayrılıyor.

11 Ocak 2009 Pazar

Dürnev Tunaseli

Bir dönemin unutulmaz seslerinden, radyo ve reklam programları spikeri Dürnev Tunaseli, Ahmet Oktay'ın tarifiyle, "At kuyruğu saçlı, hep pantolonlu, dal gibi bir kadındı. Gövdesine bakan balerin sanabilirdi, ince uzun ellerine bakan piyanist."

Radyo spikerlerinin reklamlarda görev alması yasaklanınca istifa etti ve bütünüyle reklam programlarında değerlendirdi sesini. Krepen Pasajı'ndaki Neşe adıyla anılan lokanta neredeyse bürosu gibiydi. Reklamcılar onu, o reklamcıları Neşe'de buluyordu.

Gerisini yine Ahmet Oktay'ın anılarından okuyalım:

"Dürnev saat 11-12'ye doğru gelir, ortadaki beyaz mermer masanın başına otururdu. At yarışçılar, metin yazarları, kim olursa olsun; yer varsa orta masaya çökerdi. Sanattan, ama en çok, o yılların özel koşulları dolayısıyla politikadan konuşulurdu. 27 Mayıs yaşanmış, umutlar düş kırıklığına dönüşmüş ve Türkiye 12 Mart'a doğru yol almaya başlamıştı."

Gazeteci Tevfik Yener de şöyle anlatıyor Dürnev Tunaseli'yi:

"Taaaa 1959'larda filan... Neydi dostlar; bütün tiyatro oyuncularının müdavimi olduğu Jorj'un Kulis'i... Beyaz saçlı Rus barmen Grişa, spikerlerin kraliçesi Dürnev unutulur mu? Dürnev Tunaseli bizden hayli önce dünyaya merhaba demiş. Ancak; onun havası, yaş farkını süpürüp yok ediyordu. İstanbul'un bütün gençleri o kadına aşıktık. Makyaj yapmaz, eteklik giymezdi. Yarı kırlaşmış, karabiber saçlarını topuz veya at kuyruğu yapardı. Uzun, dik ve umursamazdı. Şık ceketleri ve çeşitli pantolonlarıyla tur atardı İstiklal Caddesinde... Unutulmaz Dürnev çok havalı kadındı."

Sonra her şeyden bıktı ve Bodrum, Gölköy'e yerleşti Dürnev Tunaseli... Orada öldü!

(Üstteki fotograf Bodum Veli Bar'da çekilmiş. Soldan üçüncü, elinde kadehiyle Dürnev Tunaseli. Solunda ressam Uğur, sağında barın sahibi Veli...)

Kemal Güler

Kemal Güler 29 Haziran 1943'te doğdu, 28 Mayıs 1999'da yüksek tansiyona yenik düştü.

Güler TİP ve SDP'de il ve ilçe başkanlığı yapmış, 1969 yılında reklam dünyasına girmişti. Grafika Maya ve Data reklam ajanslarında medya müdürü olarak çalıştı. 1970'li yılların başında Hürriyet'te Yan Yayınlar Reklam Müdürü oldu. Bir ara Nal Reklam Şirketi'nin genel müdürlüğünü yaptı ve 1983'te reklam müdürü olarak Yeni Asır'a geçti. 1985'te Güneş gazetesinde çalışan Güler, 1987'de yeniden Sabah grubuna döndü.

Son görevi MediGrup Dergiler Genel Müdürlüğüydü.

Deniz Tüney

Deniz Tüney manken ajansı sahibi, cast yöneticisi ve oyuncuydu. 90'lı yılların sonunda, Taksim Parkı'nda tanıştığı iki genç erkeği evine davet etmiş ve onlar tarafından boğazı kesilerek öldürülmüştü.

1990 yılının Ocak ayında, Medya Market dergisine şunları söylemişti:

"Reklam filmi oyunculuğu özveri ister ve bir sanat dalı olarak kabul edilmelidir. Bu işte fizik önemli, ayrıca değişken olmak, enteresan bir tip olmak çok önemli. Genç insanlar bu işe çok daha meraklı, yaş ilerledikçe oyuncu bulmakta güçlük çekiyoruz.

Reklam oyunculuğu çok özel bir olay, bir sanattır. Bir reklam filmi çekiyorsunuz, yönetmen, dekor, aletler, her şey mükemmel hazırlanmış ama oyuncu ürünü sunamıyor, orada her şey biter. Jest ve mimikler çok önemli. Üstelik oyuncuların zamanı çok kısıtlı, bir sinema ya da tiyatro sanatçısı gibi günlerce prova yapma şansları yok. Son dakikada haberiniz olur ve hazırlanmak zorundasınızdır.

Ben reklam filmi oyuncularının bir dernek kurmasını çok doğal ve gerekli görüyorum. Çünkü ajanslar oyuncuları istismar edebiliyorlar. Ücretlerini anlaştıklarının altında verebiliyorlar. Hakkınızı alamıyorsunuz. Çok çeşitli ajanslar kuruldu ve bunlar değişik amaçlı da olabiliyor, insanlar çekiniyor en azından. Dernek bu işe hevesli gençler için yol gösterici olabilir."



(Fotograflar: Bülent Şentay arşivi)

Tarık Gürcan

1928 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Tarık Gürcan Konya'da tamamladığı lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1949'da yeni kurulan İstanbul Radyosu'na spiker olarak girdi.

İstanbul Radyosu, bürokratik bir kimlik taşıyan Ankara Radyosu'na göre daha özgürlükçü bir yapıya sahipti. Gürcan bunu çok iyi değerlendirdi ve tok sesinin yanı sıra mükemmel kullandığı Türkçesiyle dikkatleri üzerinde topladı. Art arda önemli programlara imza attı ve yönetti: "Sanatkarlar Geçidi", "Bilen Kazanıyor", "Onbeş Günde Bir", "Şiir ve Melodi"...

1952 de tiyatro sanatçısı Nevin Akkaya ile evlenen Gürcan onunla birlikte radyoda "Arkası Yarın" ve "Bir Hikayemiz Var" adlı programları yaptı. İki program da yıllarca sürdü.

Faruk Yener'in kurduğu Anten Reklam'a ortak olarak pek çok radyo reklam programında görev alan Gürcan aynı zamanda film seslendirmeleri de yaptı. Ayhan Işık, Orhan Günşiray ve daha birçok yerli ve yabancı sanatçıya sesini verdi. Şiir plakları doldurdu.

Türk Dil Kurumu tarafından “Türkçeyi En Güzel Konuşan Spiker” ödülüne değer görülen Gürcan, film seslendirmelerine ve televizyondaki "Şiir İstanbul" ve "Yaşayan Şiirimiz" programlarına, aramızdan ayrıldığı 1999 yılına kadar devam etti.

Artin Boyacıyan

Klişe, yazı ve resimlerin baskı için levhaya geçirilmesi anlamına geliyordu ve bu işin en parlak dönemlerini yaşayan ustalardan biri de Artin Boyacıyan'dı.

Boyacıyan 1929 yılında, henüz on beş yaşındayken Cumhuriyet gazetesinin klişe atölyesinde çalışmaya başladı. O günlerin tek reklam acentesi Hoffer-Samanon-Huli adıyla bilinen İlancılık'tı. Artin Usta, gazetenin işleri dışında İlancılık'tan ilanlar geldiğinde bunlara son şeklini yine Cumhuriyet'in mürettiphanesinde veriyordu. Kendi ifadesiyle, "Gelen ilanlarda resim filan yoktu. Şurasını büyük yazıyla yap, burasını ufak yazıyla yap diye tarif edilirdi."

Artin Usta 1933 yılında Pak-Ar Klişe Atölyesi adıyla kendi işyerini açtı. Çok sayıda gazete ve dergi dışında reklam firmalarına da hizmet vermeye başladı. Bu firmalardan biri de Eli Acıman'ın Faal Reklam Acentesi'ydi.

Şimdi sözü Eli Acıman'a bırakalım:

"1943 yılında terhis olup ne yapacağımı düşünürken o zamanlar Şen Şapka markasıyla moda şapkalar imal eden bugünkü Vakko'nun kurucusundan ufak bir 'reklam siparişi' aldım. Vitali Hakko'nun 'Nasıl olsa bu adam gazeteci, reklamdan da anlar elbet' demesi benim için reklamcılığın başlangıcı oldu diyebilirim.

Siparişi alır almaz sokağa çıktım, şaşkın vaziyetteydim. İşe nereden başlayacağımı bilmiyordum. Sonra evde oturup bir ‘tekst' yazdım. Esas macera ondan sonra başladı. Araştırdım, yazdıklarımın önce klişe haline getirilmesi gerektiğini öğrendim. Babıâli'ye gittim, orada bir klişeci tavsiye ettiler: Artin Boyacıyan! Artin Usta baktı ki karşısında cahil mi cahil bir genç; klişeden söz ediyor ama klişenin ne olduğunu bilmiyor. ‘Az ilerde bir ressam var, benden selam söyle sana yardım etsin' deyip beni gönderdi. Ressamın tek aleti elindeki makas! Çeşitli yabancı mecmualardan kestiği yazı ve resimleri kâğıda yapıştırıp bir kompozisyon oluşturan. Beş on dakikada gözlerimin önünde kesti, biçti yapıştırdı ve hazırladığı kâğıtları bana uzattı. Sonradan hep düşündüm, o adam galiba benim ilk art direktörümdü!"

Klişe teknolojisi ofset baskıya yenilince bir süre daha direnen Artin Boyacıyan 1980 yılında işi bıraktı ve köşesine çekildi.

Ve 24 Temmuz 1999... Saat 21:00 suları. Yeniköy'de, İskele Sokağı'nın karşı köşesindeki Yapı Kredi Bankası'nın önünde arabasını park edip, şoför kapısından çıkmakta olan yaşlı bir adama, Tarabya yönünden hızla gelen bir araba çarptı. 85 yaşındaki bu adamın adı Artin Boyacıyan'dı ve kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi'nde yaşama veda etti.

(Gökhan Akçura'nın, Ocak/Şubat 1991 tarihli Medya Dergisi'nde yayınlanan "Klişenin Altın Çağının Son Temsilcisi: Artin Boyacıyan" başlıklı yazısından yararlanılmıştır.)

9 Ocak 2009 Cuma

Şahin Kaygun

Fotograf sanatçısı, grafiker ve yönetmen Şahin Kaygun 1951-1992 yılları arasında yaşadı.

Türkiye’nin ilk polaroid fotograf sergisini açan ve bazı yapıtları Uluslararası Polaroid Koleksiyonu’na da seçilen sanatçı fotograf dışında sinema ile de ilgilendi. 1987'de Afife Jale, 1988'de Dolunay adlı filmleri çekti. Ayrıca reklam filmleri yönetti.

Araştırmacı, yenilikçi tavrının yanı sıra kurallara bağlı kalmayı sevmeyen ve bu nedenle alışılmışın dışında çalışmalar yapan Kaygun fantastik öğeleri grafik anlatımlarla desteklediği dışavurumcu yapıtlarıyla tanınıyor.

Art Film'in kurucusu olan Kaygun, reklam filmi yönetmenliğine ilişkin olarak günümüzden yirmi yıl önce şunları söylemişti:

"Reklam yönetmeninin yaratıcılık sınırı olmamalı bence. Eğer reklamcılık yaratıcılığı birinci planda baz alan bir sektörse, yani bir ürünün tanıtımı için bu bazdan yola çıkmayı düşünüyorsa, o zaman yönetmenin yaratıcılık sınırını çizmemesi gerekiyor. Reklam filmlerinde hayal gücünüzü biraz daha kullanma şansına sahipsiniz, tabii bütçe imkanları sınırında."

"Sinemadan çok fazla kopuk olmayan, çok sinemanın dışında olmayan bir dal reklam filmleri yönetmenliği. O konuda filmler yapıyorum. Zaten ben sürekli çalışmaktan hoşlanan bir adamım. Hiç boş durmam. Reklam filmi çekerek kısa filmler yapma duygumu tatmin etmiş oluyorum. Hem biraz ekonomik olarak güçleniyorum ki daha kişisel bir takım çalışmalar yapacak güce geleyim."

7 Ocak 2009 Çarşamba

Afif Erdemir

1940’lı yıllar Türk reklamcılığı için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu gelişmede, 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru ülke ekonomisinin, göreceli de olsa kendini toparlaması önemli rol oynadı.

Bu ortamı değerlendiren ileri görüşlü girişimcilerden biri de 1919'da İstanbul'da doğan, 1936'da Saint Joseph Lisesi'ni bitiren ve 1939'da Paris'e giderek gazetecilik okuyan Eli Acıman'dı. Acıman, Mario Began ve Şen Şapka (bugünkü adıyla Vakko) firmasının sahibi Vitali Hakko 500’er lira sermaye koyarak ortak oldular ve 1944 yılında Faal Reklam Acentesi'ni kurdular. Ancak ilerleyen dönemde Hakko, Şen Şapka'daki işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek, Mario Began da Amerika’ya gideceği için ortaklıktan ayrıldılar.

Eli Acıman 1946’da Vehbi Koç’la tanıştı ve Koç-Ankara, Koç-Fermeneciler, Koç-Beyoğlu, Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan Koç şirketinin reklam işlerini almayı başardı. Böylece umduğundan da geniş bir iş olanağına kavuştu. Zaman yitirmeden kadrosunu genişletmesi gerekiyordu. Hemen harekete geçti, yarım zamanlı çalışmak üzere yabancı dil bilen bir reklam yazarı aramaya başladı. Sonunda aradığı insanı buldu: Afif Erdemir.

Erdemir çalışkan ve istekli bir gençti. 1949-1951 yıllarında askerlik görevini yaparken, dönemin en büyük reklamverenlerinden Necip Akar da (Gripin, Puro) Faal Acentesi'nin müşterileri arasına girdi. O günlerin en dikkat çekici ilanlarından biri Puro sabunları için hazırlanan ilandı. Puro'nun, "Yüzünüz çamaşır değildir" sloganı uzun yıllar dillerde dolaştı.

Günden güne gelişen firma, 1957’de Eli Acıman, Afif Erdemir ve grafiker Nesim Natan’ın 50’şer bin lira sermaye koyarak, eşit koşullarla ortak olduğu bir şirkete dönüştürüldü. Ajansın adı artık Faal Ajans'tı. Sloganı ise şöyleydi: "Gayemiz, satışlarınızı artırmaktır!"

Birkaç yıl sonra, Eli Acıman bir başka hayalini gerçekleştirdi ve tüm işleri Afif Erdemir'e bırakarak üç yılı aşkın bir süre kalmak üzere Amerika’ya gitti. Dönüşünü izleyen yıllarda Faal Ajans hızla büyüyerek müşteri listesini her geçen gün daha da zenginleştirdi.

1965 yılında fazlasıyla genişleyen iş hacminin gerektirdiği bazı zorlamalar sonunda ortaklar ayrılmaya karar verdiler. Müşterilerini el sıkışarak paylaştılar ve dostça vedalaştılar. Eli Acıman Manajans'ı, Afif Erdemir Yeni Ajans'ı kurdu.

Yeni Ajans'ın en büyük müşterisi İş Bankası'ydı. Bu işbirliği Afif Erdemir'in önemli katkılarıyla, uzun süre devam etti. Ne var ki, hassas bir insan olan Erdemir bir müşterisinin ajansını "haksız" yere bırakması üzerine, 70'li yılların başında Çınar Otel'de yaşamına kendi elleriyle son verdi. Bu trajik olaydan sonra düşüşe geçen Yeni Ajans çok geçmeden faaliyetini durdurdu.



(Görseller: Bülent Şentay arşivi)

6 Ocak 2009 Salı

Erim Gözen


"1939 yılında dünyaya geldim. Galatasaray Lisesi'nde okudum. Hepimizin çocukluğumuzda yaptığımız gibi, daha ilkokula başlamadan, defter köşelerine yaptığım resimleri kalemle hareketlendirerek ilk animasyon çalışmalarıma başladım. Evde defter kitap ne varsa hepsinin köşelerini dolduruyordum.Bu işin animasyon olduğunu filan bilmiyordum, bunu keyif için yapıyordum. Tabii bu arada Walt Disney'in hiçbir filmini kaçırmıyordum, üstelik o zaman uzun metrajlı çizgi filmler daha çok gelirdi, bütün sinemalarda filmlerden önce 'ilaveten renkli Miki' vardı. Çizgi filmle doğup büyüdüm diyebilirim.

Lise sırasında resim çizmeye başladım. Sonra bir gün bir gazete ilanı gördüm ve Ka-Re'ye (Karikatür Reklam) gittim. O zamana kadar reklam ajanslarına ilüstrasyon yaparak, özel ders vererek yaşıyordum. Animatör-ressam arandığını görünce müracaat ettim, ressamın ne olduğunu biliyordum da animatörü bilmiyordum ve gittiğimde animasyonun o zamana kadar yaptığım şey olduğunu anladım.

Ali Ulvi ile Bedri Koraman'ın açmış olduğu Ka-Re'de çalıştıkça işin tekniğini öğrendim. Orada reklam filmi yapıyorduk, tabii sinema için. Televizyon yok o zaman daha, iki-üç dakikalık reklam filmleri... Ka-Re'de dört ay çalıştım ve 1964 yılında İstanbul Reklam'a transfer oldum. Nihat Bali ayrılınca animasyon şefi oldum. Burada önce sadece sinema için çok kısa, 30'ar saniyelik yani 15 m.'lik siyah-beyaz, ayrıca 2-3 dakikalık renkli filmler yapıyorduk. Zaten 60'larda sinema reklamları genellikle çizgi film ağırlıklıydı. Ben bu işe başladığımda daha önce Ali Ulvi ve Bedri Koraman'ın dışında Mıstık, Oğuz Aral, Tekin Aral, Tonguç Yaşar vardı.
Televizyonda reklamlar başlayınca sinema filmleri aşağı yukarı tümüyle kalktı, bütün iş televizyona yöneldi. Televizyonda reklamlar ilk başladığında, geceli gündüzlü bir haftam sinema için yapmış olduğum çizgi filmleri televizyona göre kısaltıp 30 ya da 45 saniyeye indirmekle geçmişti.

1982 yılında İstanbul Reklam kapandı ve ben de yalnız çalışmaya başladım. Daha doğrusu eşimle birlikte Merpro isimli firmamızı kurduk. İlk işimizi Türk Ticaret Bankası için yaptık. Bu kez kukla kullandım, çok ilgi gördü. Bu arada metinleri de çoğu kez ben yazıyordum.

İlerleyen yıllarda Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde 1990-1991 eğitim-öğretim yılında öğretime başlayan çizgi film (animasyon) bölümü kurucu hocaları arasında yer aldım. 1994'de Çizgi Filmciler Derneği başkanlığına seçildim."

En çok Pirelli lastikleri için yarattığı kediler ve Mintax tipleri ile hatırladığımız Erim Gözen dernek başkanı olmasından çok kısa bir süre sonra, 4 Eylül 1994 günü geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti. İlginç olan, geçmişte TRT'nin açtığı bir yarışmada trafik kurallarını anlatan çizgi filmiyle birinciliği kazanmış olmasıydı.

(Görseller: Bülent Şentay arşivi)